Meclis'te iki seçim: 1 ) Hamdullah Suphi'nin 1 2'de istifasıyla boşalan Maarif Vekilliği'ne Karesi Mebusu Vehbi Bey, 1 83 mebustan 105'nin oyu ile seçildi (ZC 14: 264; HM: 20; Ter.Hak. 22) . 2) Önceki gün, 84 oyla Nafıa Vekilliği'ne seçilen Rauf Bey, bu oyu az görerek istifa etti. Meclis, oylamaya kaulan 1 63 mebusun 162'sinin oyu ile Rauf Bey'i yeniden aynı bakanlığa seçti., (Kaynak: Kurtuluş Savaşı Günlüğü / Zeki Sarıhan)
Çiçerin, Stalin'e yazdığı mektupta, Türkiye politikasının ekonomik politika ile bütünleştirilmesini, Türkiye'ye fabrikalar, teknik ve yönetici kadro gönderilmesini, teknik ve tanın uzmanı yetiştirmek üzere Türkiye'den öğrenci alınmasını önerdi. Lenin de bu önerilere kaulıyor. (Yerasimos: 342) * Çiçerin, Tiflis'te bulunan Frunze'ye gönderdiği mektupta, Türkiye'nin Fransa ile yapuğı anlaşmaya karşı bir protesto kampanyası başlatmadıklarını, ancak Türkiye'nin Fransa'ya ekonomik imtiyazlar vermesinden endişe ettiklerini bildirdi. Frunze, Ankara'ya gelmek üzere 5 Kasım'da yola çıkmışu. (Yerasimos: 433) (Kaynak: Kurtuluş Savaşı Günlüğü / Zeki Sarıhan)
Curzon ile Yunan Kumlu'nun beşinci ve son göruşmesi. Curzon, bir hafta önceki Yunan muhurasında dile getirilen istekler konusunda vaatlerde bulunmadı. Arabuluculuğun Türklerin tutumuna bağlı olduğunu söyledi. Yunan delegeleri, Türklerden bir taarruz beklemekten çok taarruza hazır olduklarını söylediler. Curzon, Yunanlılardan işlere zorluk çıkarmamalarını istedi. (Kaynak: Kurtuluş Savaşı Günlüğü / Zeki Sarıhan)
Türk-Fransız Anlaşması'nın mimarlarından Franklin Bouillon, Fransa'dan Adana'ya geldi. Suriye Ermeni Patriği, Serez Arşövek'in küçük kardeşi de Emest-Renan harp gemisi ile Mersin'e geldiler; Amiral Grand Element ile birlikte Adana'ya geçerek Saint Jean d'Arc Latin Kilisesi'nde misafir edildiler. (Veou: 521) (Kaynak: Kurtuluş Savaşı Günlüğü / Zeki Sarıhan)
Açıksöz'de 1. Habib, Sönmeyen Ateş başlıklı yazısında, Bulgar aydınlarının "Ah biz bir Mustafa Kemal yetiştiremedik"; Alman mareşali Hindenburg'un Alman gençlerine, "Gençliğin ne olduğunu öğrenmek istiyorlarsa Anadolu'ya gitsinler"; lstanbul'da yüksek rutbeli bir İngiliz subayının Türkiye'deki milliyetçi
akım için "Bu ne ateştir ki burada söndürsek orada parlıyor, orada söndürsek burada tekrar alevleniyor" sözlerini naklediyor: "Şimdi bu yangının ilahi bir fecir, o ateşin sönmeyen bir ateş olduğunu anladılarsa, onlar uğraşmaktan , biz yorulmaktan kurtulduk demektir" -Tiflis Sefareti'ne gitmek üzere dün şehrimizden geçen Dışişleri eski Bakan Vekili Ahmet Muhtar Bey'le mülakat. -T.Karaoğuz: Ötme bülbül... (Kaynak: Kurtuluş Savaşı Günlüğü / Zeki Sarıhan)
Karagöz 'de, Mustafa Kemal'in dağıttığı Misak-ı Milli çorbasını tadan Briand'dan L.George'a: Lezzeti fena değil, siz de bir kere tadına baksanız!
Tevhidi Efkar:-Ankara'da bfıyük şehrin süslü yaldızlı ve pfırihtiras hayau yerine samimi, hfır ve milli mfıcahedenin zaferine vakfedilmiş bir hayat vardır. (Kaynak: Kurtuluş Savaşı Günlüğü / Zeki Sarıhan)
Ankara’da yapılan görüşmelerin tıkanma noktasına gelmiş olmasına rağmen İtalyan Hükümeti ve basını, olumlu bir sonuca ulaşılacağı konusundaki iyimserliklerini sürdürmüşlerdir. Türkiye ile İtalya arasında yapılacak bir anlaşmanın Türk-Yunan barışının gerçekleşmesine yardımcı olacağını düşünen İtalya Hükümeti,306 Ankara Hükü-
meti’nin de İtalya ile dostane ilişkiler kurulmasına muhalefet etmeye, cenine inanıyordu 307 19 Kasım’daki kabine toplantısında Ankara'da yürütülmekte olan müzakereyi görüşen İtalya Bakanlar Kurulu 308 toplantısından sonra Başbakan Bonomi, İtalya'nın “Andolu'daki nüfuzunu muhafaza edeceğini”309 söylemiştir. Dışişleri Bakanı DellaTor- retta da, “Ankara Hükümeti ile bir anlaşma imzalamak üzere olduklarını”310 açıklamıştır. İkdam gazetesinin yaptığı röportajda İstanbul'daki İtalya Yüksek Komiseri Garroni, gazetecinin, “Ankara Hükümeti ile Tuozzi arasında yapılmakta olan görüşmelerin mahiyeti hakkm- daki sorusuna şu cevabı vermiştir: “İtalya şu anda hiç kimse ile fiilen savaşta olmadığı ve Fransa gibi Suriye ve Kilikya meseleleri de olmadığından bir muahade veya mukavele yapmak ihtiyacında değildir. Yalnız mütarekeden beri İtalya'nın münasebâtta bulunduğu Antalya, Zonguldak vesair yerlerde meydana gelen bazı olayların tekrar yaşanmaması için sözlü olarak anlaşmak için Ankara'ya bir memur göndermiştik. Ankara'da yapılmakta olan görüşmeler bu memurumuzun yürüttüğü müzakerelerdir. Haberleşme imkanı olmadığından görüşmelerin nasıl geçmekte olduğu hakkında bilgim yoktur. Bundan dolayı, Ankara'da yapılan görüşmelerin hiç bir siyasî yönü yoktur.”311 Anlaşılan, Garroni, ülkesinin isteklerini Ankara Hükümeti kabul etmeyince, gerçekleri kamuoyundan saklamak için yanlış bilgi vermeyi tercih etmiştir. Esasen, böyle bir heyet göndermekte İtalya’nın amacı ekonomik imtiyazlar elde etmek olsa da, girişimin kendisi siyasî bir ma- hiyettedir.
Ankara Hükümeti ile yürütülmekte olan görüşmelerin Kasım sonuna kadar olumlu bir şekilde tamamlanarak bir anlaşma imzalanaca- gt görüşünde o'an Kalyan basım,™ Türkiye'nin gelecekte ekonomik bakımdan kalkınması için İtalya'nın yardımına ihtiyacı olduğunu be lirtmiştir.313 Corriere della Sera gazetesi İstanbul'da yaşayan bir İtalyan ricalinin sözlerine yer vermiştir. İsmi verilmeyen bu “İtalyan ricali’’, “Türkiye topraklarında gözleri olmadığım” belirtmiş ve “Türkiye ile ekonomik alanda işbirliği yapmak istediklerini” de sözlerine eklemiştir.314 Basının; Ankara'daki görüşmelerle yakından ilgilendiği günlerde, Roma'da bulunan Ankara Hükümeti’nin Hâriciye eski Vekili Bekir Sâmi Bey, İtalyan ajansına verdiği demeçte, “Bazı gazetelerin iddia ettiği gibi Türk-İtalyan anlaşması (Sforza ile yaptığı anlaşmayı kastediyor) iflas etmiş değildir. Bu anlaşma daha TBMM tarafından görüşülmemiştir”315 demek suretiyle; Ankara’nın görüşlerine ters bir bakış açısı yansıtmıştır.
(Kaynak: Milli Mücadele Döneminde Türk İtalyan İlişkileri / Mevlüt Çelebi)
Ertesi günü ise, rahatsızlığımın artışı yüzünden yatağımda bulunduğum sırada, Nafıa Vekilliğine 86 reyle seçilmiş olduğumu gazetede gördüm. Bu, mevcut azanın bir fazlasıdır. Böyle hayatî ve mühim bir zamanda, vazife ve karşılığı olan sorumluluğu kabul etmek için bu reyleri yeter kuvvette görmediğimi zikr ile istifa ettim. Fakat reylerin böyle çıkışı, bana karşı itimatsızlıktan değil, Meclis adaylarının Mustafa Kemal Paşa tarafından gösterilmesine karşı, bir kısım mebusların tepkisi tesiriyle olduğu ve esasen benim şu aralık resmî vazife almayacağımı kendi ağızımdan işittiklerinden doğduğunu, muhalif, muvafık mebuslar tekrar ile temin ve kabulünü rica ettiler. Hepsine, "Maalesef hayır" dedim. Bence mesele prensip meselesidir. Ve öylece hâl edilmelidir.
Akşam, yatmakta olduğum dairede, Mustafa Kemal Paşa'nın başkanlığında toplanan Vekiller Heyeti, hükümet teşkil edecek vekillerin seçilme tarzını tespit ve Meclise karşı sorumlu bir Reisi Vükelâlık ihdası hakkında hususî encümenin hazırlamış olduğu kanun lâyihasını müzakere ettiler. Bu kanun lâyihası, o zamana kadar Vekiller Heyetinin doğrudan doğruya ve teker teker Meclis Başkam tarafından seçilmesi tarzını değiştirecekti. Muhalifler, hükümet işlerinin istikrar bulması için bu değişikliğin yapılmasını ısrarla istiyorlardı. Müzakere sonunda, Mustafa Kemal Paşa yattığım odaya, yanıma geldi. Başbaşa hasbihâl ettik. Müstesna zeka ve kavrayış hassasının buna da, çoğunluğu tatmin edecek bir hâl çaresi bulacağı muhakkaktı. Nafıa Vekilliğinden istifam hakkın- daki düşünceme paşa da iştirak etti.
(Kaynak: Siyasi Hatıralarım / Rauf Orbay / Syf 478)