top of page

4 Mayıs 1920 Salı

Maliye Bakanlığı'na 127 mebustan 74'ünün oyu ile Hakkı Behiç Bey, Eğitim Bakanlığı'na is 65 oyla Rıza Nur seçildi. Bakanlar Kurulunun ı ı üyesinden 9'unun seçimi dün yapılmıştı. Meclis aynca 15 kişilik bir Haberalma Encümeni'nin kurulmasını kararlaştırdı.


(Kaynak: Kurtuluş Savaşı Günlüğü 3 / Zeki Sarıhan / Syf 24)


Ezilen milletler Türk kurtuluş savaşını destekliyor: Trablusgarp'ta yayımlanan Rakip gazetesi, Müslüman halkın İstanbul'u kurtarmak için savaşa hazırlandığını ve İslam dünyası tarafından desteklendiğini, Türk milletinin istekleri kabul edilmedikçe Mustafa Kemal ordulannın gerilemeyeceğini, Kürtlerin Türklerle ilişkilerini kopardığı haberinin asılsız olduğunu yazdı. Haberi ı ı Mayıs'ta Dışişleri Bakanı Curzon'a bildiren Trablusgarp İngiliz konsolosu, bu yayınlann Müslümanlar üzerinde tehlikeli etkiler yapmaya başladığını yazacaktır.


(Kaynak: Kurtuluş Savaşı Günlüğü 3 / Zeki Sarıhan / Syf 24)


Chicago Daily Tribun'da, Mustafa Kemal'in Paul Williams'a 24 Nisan'da verdiği demeç: Bu bir halk hareketidir, emperyalistlerin kölelik şartlarını kabul etmeyeceğiz...


(Kaynak: Kurtuluş Savaşı Günlüğü 3 / Zeki Sarıhan / Syf 24)


İsmet İnönü anlatıyor:


Genelkurmay Başkanı olarak vazifeye başladığım zaman, vaziyeti ve içinde bulunduğumuz şartları nasıl görüyordum? Milli Mücadelemizi tesir altında tutan unsurlar nelerdir? Bunlardan hangileri lehimizde, hangileri aleyhimizdedir? Şimdi bütün bu hususlarda ne düşündüğümüzü anlatacağım.


Herşeyden önce içinde bulunduğumuz duruma doğru bir teşhis koymak mecburiyetindeydik. Mondros Müterakesi hükümlerinin nasıl tatbik edildiğini, galip devletlerin Türkiye’yi taksim projesi için Paris’te nasıl hazırlandıklarını anlatmayacağım. Onlar bilinen şeyler. Hakkımızdaki niyetler ve mütareke tatbikatının görünüşü bizim için son derece tehlikeli, yok edici bir durum yaratmıştır. Eğer tehlike bizim anladığımız gibi, bizim anladığımız kadar açık bir surette memleketin her tarafında anlaşılırsa, herkese anlatabilirsek, hiç şüphe yok ki, böyle bir kasta karşı kuvvetli bir mukavemet hissi uyanacaktır.


İçinde bulunduğumuz şartları bütün millete anlatabilmek için, ilk günden itibaren mitinglerle beyannamelerle çalışmış ve her çareye başvurulmuştur. Fakat her şeyi alenen söylemek mümkün olmuyordu. Bunları da Türkiye Büyük Millet Meclisi azalarına gizli oturumlarda anlatırdık.


Şimdi, Meclisin çalışmaya başladığı günlerde durum şöyledir: Hakkımızda hazırlanan imha projesini tatbik etmek için düşmanlarımızın elinde birtakım silahlı kuvvetler var. Bu kuvvetlerden birincisi, Şarkta Ermeni kuvveti, garpta Yunan ordusu, İstanbul, Adana, Maraş, Urfa mıntıkalarında toplanmış olan İngiliz ve Fransız kuvvetleridir. Ermenilerin karşısında bizim kuvvetlerimiz vaziyet almış. Ayrıca Kafkasya’da birtakım Müslüman kuvvetleri Ermenileri her yandan taciz ediyorlar. Yukarıdan gelen içtimai sele karşı, Bolşeviklerin mütemadiyen dünya inklabını vücuda getirmek için yaptıkları akına karşı şaşırmış ve aciz bir haldedir. Binanenaleyh, Türkiye’yi imha politikasını doğuda tatbik edebilecek kuvvet yoktur.


Batıdaki kuvvete Yunan ordusuna gelince, bu ordu işgal etmek istediği yerlerde bütün kuvvetlerini ortaya dökülmüş bir vaziyettedir. Fakat bir milletin bir kısım arazisini işgal etmek kafi değildir. O milletin iradesine galebe etmek ve o milleti teslime mecbur bırakmak lazımdır. Yunanistan çıkarabileceği bütün orduyu Anadolu’ya gönderdikten sonra bizim irademize galebe etmesi şöyle dursun, o henüz bizim irademizin başladığı noktada bulunuyor. Varmak istediğim netice şudur ki, bütün kuvvetini kullanmakta olan Yunan ordusu, bize aman dedirtmek için yeni bir vasıtaya malik değildir. Bundan sonra işleyecek zaman hep lehimize cereyan edecektir.


İtilaf Devletlerinin güneye yığdıkları kuvvetler bazı vilayetlerimizi işgal etmiş bulunuyor. Fakat bunlar daha büyük istila mıntıkaları tayin ettikleri halde, bulundukları yerlerde bile emin surette yerleşmiş değillerdir.


İstanbul’daki İngiliz kuvvetleri ise istihdaf ettikleri Boğazlar ve İstanbul hududu içinde, müttefiklerine karşı olsun, bize karşı olsun asgari fedakarlıkla tutunabilmek için meckiini muhafaza etmekle meşgul.


Trakya’da bulunan kuvvetlerimiz Yunan ordusuna ve müttefiklerine karşı daha elverişsiz bir durumda bulunuyorlar. Bunların anavatanla irtibatı denizlerle kesilmiş ve her taraftan düşman muhasematına karşı münferit bir vaziyetteler. Trakya’daki kolordumuz, gerçi seferberlik ilan etmiş ve bütün imkanları ile muhtemel bir taaruzu karşılamaya hazırlanmıştır. Buna rağmen Trakya’da bir sonuç alacağımızı ümit etmiyoruz. Fakat bir taarruz olduğu takdirde, bu kuvvetler yenilecek de olsalar savaşacaklar. Eminiz ki Trakya’da netice ne olursa olsun, ileride Trakya’da kurtulacaktır. Biz anavatan olan Anadolu^’ya selamet ve emniyetle neticeye varacağını umduğumuz harekatın sonunda Rumeli’de Anadolu ile beraber mevzu bahis olacak ve Rumeli topraklarımızın birliği temin olunacaktır.


Bütün bunlara rağmen bizi tehdit eden düşman kuvvetlerini küçümsemek caiz değildir. Elbette bunlar, Türkiye’ye daha büyük kuvvetler sevk etmek imkanına sahiptirler. Ama bu mümkün müdür? Bir defa Fransız ve İngilizler milletlerine, Türk milletinin imhası için gösterilecek maddi bir menfaat yoktur. Bizi imha projesi, istila ve tegallüp hissi ile zevk alan idarecilerin projesidir. Uzun bir harpten sonra, yeniden zevk için bir milleti, diğer bir millete boğazlatmak mümkün sayılamaz. Bu şartlar altında Fransız ve İngiliz milletlerinden kan istemek kolay olmayacaktır. En kötü ihtimalde bile Anadolumuz, kolay kolay istila olunacak, yüz bin, iki yüz bin, beş yüz bin kişi ile, bir ayda, beş ayda bir ucundan girilerek öbür ucundan çıkılacak bir memleket tabiatında değildir. Bir millete esareti kabul ettirmek için milyonlarca kuvvet, senelerce vakit, milyarlarca servet sarf etmek lazımdır. Biz kendimiz denemişizdir. Ufak vilayetlerimizde, mesela Yemen’de, uzun müddet tecrübe ettik. İngilizlerin ve Fransızların da buna benzer birçok tecrübeleri var. Bütün bu tecrübeleri ezelden beri esir olarak yaşamış milletler üzerinde yapılmıştır. Şimdi bu tecrübeyi tekrarlayacakları millet, yani biz, ezelden beri hür yaşamış bir milletiz. Eğer bizi yok etmek isteyenlere, bu işin birkaç milyon askere ve çok uzun zamana, birçok servetin feda edilmesine malolacağını ispat edebilirsek, bunu ispat ettiğimiz gün, hem kendimizi kurtarmış olacağız, hem de halen esaret altında bulunan milletlere kurtuluş yolunu göstermiş olacağız.


Maddi bir ablukadan da herhangi bir korkumuz olamaz. Çünkü yiyecek ihtiyacımızı kendi memleketimizden sağlayabiliyoruz. Bir abluka halinde memleket ne kadar sıkıntıya düşse, açlık tehlikesi mevzu bahis olamaz.


Türlü ihtimalleri hesap ettiğim zaman, bir neticeye varıyordum. Bütün mesele şunu ispat etmeye bağlıdır: İstanbul’da veya herhangi bir telgraf merkezinde oturup, memleketin her yerinden ‘İngilizlere, Fransızlara veya İtalyanlara karşı teslim olduk’ cevabını almaları mümkün değildir. Memleketin her tarafını istila ettikten sonra, bir dağ başı kalacak olursa, o dağ başını istila etmek için de ayrıca kuvvet göndermek lazımdır.


(Kaynak: Hatıralar / İsmet İnönü / Syf 187)

GUN GUN KUTULUS yazi.JPG
bottom of page