Yunanların savaş artıkları esir edildi Kütahya' da İkinci İnönü Zaferi nedeniyle şenlikler yapıldı
(Kaynak: Kurtuluş Savaşı Günlüğü / Zeki Sarıhan).
Rumbold, Türk Yunan savaşıyla ilgili durumu Curzon'a bildirdi: Yunan Yüksek Komiseri, 5 bin zayiat vererek çekildiklerini kabul ediyor. İtalya ve Fransa'yı Kemalistlere yardım etmekle suçluyor. Yunan yenilgisinin nedenleri olarak Türklerin kullandığı 6 inçlik Hovitzers toplarını ve Yunan subaylarının beceriksizliğini gösteriyor. Yunanistan İstanbul Hükümeti'yle savaş halinde değil. İstanbul Hükümeti seyirci kalıyor. Son akşam: Türk zaferi şerefine bütün camiler ışıklandırıldı.
(Kaynak: Kurtuluş Savaşı Günlüğü / Zeki Sarıhan)
Koçkiri kuvvetleri Refahiye'ye doğru saldırıya geçtiler. Giresun Alayı, saldırıyı püskürttü. Koçkiri aşiretinden 50 kişi öldürüldü, 60 kişi yaralandı. Askerler, 500 kişilik aşiret kuvvetleri karşısında İmranlı kuzeyine çekilmek zorunda kaldılar.
(Kaynak: Kurtuluş Savaşı Günlüğü / Zeki Sarıhan)
İstikbal: Kaçıyorlar: Yunan ordusu, Türk'ün öldürücü yumruklan altında ezilerek perişan bir halde Yunanistan yolunu tutmuş kaçıyor.
(Kaynak: Kurtuluş Savaşı Günlüğü / Zeki Sarıhan)
Peyamı Sabah: Yunanlılar münhezimen ricat ediyorlar. İnönü galibi İsmet Paşa kimdir? Parlak askeri hayatına bir nazar.
(Kaynak: Kurtuluş Savaşı Günlüğü / Zeki Sarıhan)
Vakit: Kutsal görev: Kendimize soralım: Bu zaferde benim ne emeğim, ne hakkım var? (Anadolu'ya yardım kampanyası).
(Kaynak: Kurtuluş Savaşı Günlüğü / Zeki Sarıhan)
Nurettin Gülmez ‘Anadolu’da Yeni Gün’ kitabında Lloyd George’tan ve L.George ile ilgili konuların gazeteye yansımasını anlatıyor:
Türk Kurtuluş Savaşı başarıyla sonuçlanınca görevinden alınan ve bir anlamda siyasi geleceği biten Lloyd George hakkında Türkler de, Yeni Gün de ve hatta kendi basınları da hiç iyi düşünmemektedir.
‘Dünyanın en dar görüşlü ve en hırslı hükümet adamı olan Lloyd George, İngiliz iki yüzlülüğünün bir örneğidir.'’(3 Nisan 1921 Yeni Gün) Yarısı kıtlıktan, yarısı şarapnel tufanından öldürülmekte olan koca Hindistan, kadınlara ve hatta cami avlularındaki kumrularına varıncaya kadar topa tutulan Mısır, terk olunan Lehistan, ateşe sürülen Ermenistan, yağmalanan İran, ablukadan dolayı açlıktan kıvrandırılan Rusya, Sakarya’dan İzmir’e, Edirne’den Afyon’a kadar kan ağlayan Türkiye’ye bakınca ‘Bunu yapan şeytan kimdir?’ diye sorulmaktadır. Bu şeytan Lloyd George’tur. Akan kandan altın, ölen candan saltanat yapmak isteyen bu şeytanın en keskin korku tılsımı Asya’dır, Doğu’dur, birleşmektedir.’ (27 Temmuz 1922 YeniGün) Ancak çok geçmeden mazlumun ahı çıkmaya başladı ve Konstantin’in ensesinde patlayan ilk tokatın ateşi, Lloyd George’un gözlerinden fırladı ve ateşi burnundan fışkırdı. O gözlerin kör olmasından çok, o burnun kırılması çok hoştur. Çünkü Lloyd George’un burnu kırılması demek, dünyada zulmün kökü sökülüyor demektir.’ (31 Ağustos 1922 Yeni Gün)
(Kaynak: Anadolu’da Yeni Gün / Nurettin Gülmez / Syf 88)
Bir gün İhsan Bey, Büyükada ile Kartal arasındaki telgraf telini İngiliz bandıralı bir motorun demir taraması sonucu kestiğini öğrendi. İngilizlerle görüşerek, kablonun tamirine izin aldı. Aradan bir müddet geçti, bu defada Galata köprüsünün altından geçen kablolar koptu, Kopan kablolar içerisinde gizli merkezinde hattı bulunduğu için Gizli Telgraf Merkezinin haberleşmesi kesildi. Fedakar hat çavuşlarından Hamid, kabloyu tamir işine girişti. Hamid Galata Köprüsünün altına girdiğinde, kablonun ucuna bakar gibi yaparak yanında getirdiği ince bina içinde kullanılan kablolu teli rastgele kopuk kablolardan bir tanesine düğümledi. Öteki dubaya geçerek o baştan da rast gele bir tele bağladı, İşini bitirdiği sırada, yanında bir İngiliz askeri belirdi. Hamid’in yanında direğe çıkmak için ayaklıklar ve elinde de ufak kangal bir tel vardı. İngiliz askerinin tarafına giderek kabloyu gösterdi ve eliyle işaret yaparak, kırılmış demek istedi. İngiliz asker yanına gelerek kabloya baktı “yes broken “ (evet kırılmış) dedi ve Hamid de oradan ayrıldı. Merkeze gelerek PR Gizli Telgraf Merkezinin Hat Çavuşu Mümtaz Bey’i buldu. Birlikte sıra ile bütün telleri muayene ettiler. Hepsi ya izole (kısa devre) ya da toprak göstermekte iken bir tanesini sağlam buldular ve hemen Ankara’yı aradılar ve cevap alarak akşam haberleşmesini hazır hale getirdiler. Hat Çavuşu Hamid, İhsan Bey’i ziyaret ederek tamir sürecini ayrıntılı olarak anlattı ve sözlerini “ Bu ne cenabı hakkın lütfu idi ki incecik kabloya deniz suyu girmiyordu” diye bitirdi. Bir başka seferinde bir fırtınada Üsküdar’dan öteye giden bütün direkler kırılmıştı. Bunu haber alan Hamid, direklerin ve hattın tamiri için gittiğinde bir tek PR Gizli Telgraf Merkezinin kullandığı telin yere temas etmeyerek havada sağlam kaldığını görmüş ve bu durumu “mucize” olarak tanımlamıştı.
Ankara ile gizli merkez arasında haberleşme imkanı kalmamıştı. Çünkü İzmit-Adapazarı muhaberesinin kontrolü elden çıkmıştı. Yunan askeri İzmit ve Gebze arasını, İngiliz kuvvetleri de İstanbul ile İzmit arasını işgal etmişti. Haberleşmesiz geçen üç günden sonra İhsan Bey, 5 Nisan Salı günü öğleden sonra 13.30 civarında İngilizlerin işgal ve kontrolü altındaki İstanbul Telgraf Merkezinin bir numaralı salonundaki komitatörden (bine içi dağıtım panosundan) bir tel aldırmak suretiyle lokal muhabere salonuna verdirdi. Böylece role memuru Mehmet Zeki Bey’in yardımıyla İhsan Bey fazladan kendi kullanımları için bir teli röleye 8aktarıcıya) bağlamayı başardı. Bu telden Yunan kuvvetlerini dinleme fırsatı yakaladılar ve silahsız firar eden Yunan askerlerinin İzmit taraflarından civar karyelerden (köylerden) sahile doğru gittiği bilgisini telgraf hattı kesik olduğu için Ankara’ya 18 Nisan 1921 tarihli raporla ulaştırdılar. Bu raporda ayrıca Leon ismindeki mümeyyizin dinleme sırasında lokal salonuna girişiyle dinlemenin son bulduğu bilgisi yer almaktaydı.
Gerçi İhsan Bey, Yunan kuvvetlerinin durumuyla ilgili bilgileri daha önceden de elde ederek, 4 Şubat 1921’de Ankara’ya kendi imzasıyla bildirmişti. Ankara da (Erkan-ı Harbiye) bu rapordaki bilgileri aynı gün Garp Cephesi’ne şifre telgraf ile bildirdi. İhsan Bey’in edindiği bilgilere göre “ Yunan ordusunun Bursa’ya yeni hiçbir kuvveti gelmemiştir.” Bunlar propagandadan ibarettir. Ayrıca İhsan Bey İtalya ve Fransa sefarethanelerinde emin ve güvenilir birer kişi elde edildiğini belirtmek suretiyle yeni bilgiler alınabileceğini ve bu konuda İstanbul Harbiye Nezareti İstihbarat Şubesi ile de temas halinde olduklarını belirtiyordu. İhsan Bey’in verdiği bilgi “Bugün Bursa’dan gelen Adem-i mahsusumuzun da ifadesi bu merkezdedir.” İfadesiyle Bursa’ya yeni bir Yunan kuvveti gelmediğinin teyidi ile bitiriyordu. II. İnönü Savaşı öncesi İhsan Bey’in Yunan kuvvetleri hakkında Ankara’ya verdiği bilgiler çok kıymetlidir.
ATATÜRK’ÜN ÖZEL ŞİFRE HATTI PR GİZLİ TELGRAF MERKEZİ / HALİL ÖZCAN / 148-149-150
Yunan ordusundan, Yunan kumandanlarından bahsediyorum. Hacı Anesti hakkında intibalarımı söyleyeceğim.
Papulas’tan sonra Anadolu’ya başkumandan olarak Hacı Anesti geldi. Hacı Anesti ameli muharebe tecrübesi olmayan ve salonda yetişmiş zavallı bir erkanıharp zabiti halindeydi. General Papulas daima cephede ve kıtalarının başında bulunuyordu. Halbuki Hacı Anesti muharebeleri İzmir’den idare etmeye kalkıştı, ikisinin müşterek tarafları şu: Gerek Papulas, gerek Hacı Anesti kendilerine güvenmiyorlardı. Dünyanın bütün fabrikaları onların emrinde olduğu halde, Anadolu’da kendilerini daima zayıf ve daima tehlikede hissettiler.
Kumandanları böyle, Yunan ordusu iyi dövüşüyor. Fakat biz bu kadar gayri müsait şartlar içinde nasıl oluyor da Yunanlıları yeniyoruz? Bu sual çok kimsenin zihnini işgal etmiştir. Muharebeden sonra bir defa bir İngiliz generali bana bunu sormuştu. Harp içinde Harrington’un yanında bir albay vardı. Sonra general olan bu albay bana Yunanlıları nasıl yenebildiğimizi sordu. Kendisine dedim ki:
“Bütün nüfusumuzun verebileceği askeri silah altına alamıyoruz. Çünkü silahımız yok, silahlandıracak gücümüz yok, nakil vasıtamız yok. Fakat Birinci Cihan Harbi’ne göre ortada farklı bir şey var. Bizim muharebe ettiğimiz bu ordular, yani Yunan orduları, Birinci Cihan Harbina girmemişler. Muharebeyi bilmiyorlar. Onun için mukavemettir, taarruzdur, ilerlemedir, güç zaman, kolay zaman ölçüsü ile değerlendiremiyorlar. Bundan kaybettiler” İngiliz albayı fikrime katıldı, “ Benim de koyduğum teşhis doğru” dedi.
İSMET İNÖNÜ HATIRALAR / 243-244
Aradan bir kaş ay geçtikten sonra Yunanlılar, yeniden bir saldırıda bulunuyorlar ve bir defa daha başlarını kayaya çarpıyorlar. Gene İnönü yakınlarında Tarih 30 Mart 1921. Bu defa Amerikan kaynakları Yunan yenilgisinden açıkça söz ediyor. Hem Atina’dan, hem İstanbul’dan gönderilen raporlar böyle. Bu zaferin hemen ardından yabancı birçok ülkenin Ankara Hükümetine karşı tutumları değişiyor. Şimdi telgrafları verelim;
Telgraf 5 Nisan 1921 Atina
Yunan ordusunun Küçük Asya’da ciddi yenilgiye uğradığı bugün artık kesinleşmiştir. Sert çarpışmalardan sonra Eskişehir’i ele geçirmekte başarılı olamamışlardır. Şimdi Bursa’ya ve saldırıların başındaki hatlara çekilmektedirler. Beş bin kişinin öldüğü, çok sayıda yaralı bulunduğu, bir vagonun Türklerce ele geçirildiği tamamen kesindir. Seferberliğe direnç sürmektedir. Kentte büyük bir bunalım açık seçik bellidir. Gounaris bugün dönüyor. Gounaris’in başkanlığında yeni bir kabinenin oluşturulması düşünülüyor.
Hall
Telgraf
5 Nisan 1921 İstanbul
Türk ve Run yerli kaynaklarından, Küçük Asya’daki Yunan saldırısı konusunda haberler alınmaktadır. Ancak bu haberlere nesnel gözüyle bakılamaz. Bununla beraber Yunan saldırısının başarısız olduğu anlaşılmaktadır ve başka bir takım olaylar da güvenilir haber kaynaklarından alınmıştır. Yunanlılar kötü komutanlık yüzünden yenilgiye uğramışlardır ve bir tümenleri hemen hemen yok edilmiştir, aşağı yukarı dokuz bin askerleri kayıptır. Yunanlılar çekilmektedir ve moralleri bozuktur. Çekilme Bursa’nın batısındaki bir hatta kadar sürebilir. Güney cephesinde de Yunanlılar gerilemiştir ama durumları kuzey cephesinden daha iyidir. Bir İngiliz generalinin komutasında İzmit’te bulunan bir Yunan tümeni, İngiliz komutanın emirlerini dinlemeyerek saldırıya katılmıştır.
Bristol
Telgraf
5 Nisan 1921 Atina
Birkaç güm önce önemsiz olduğu ilan edilen, Afyon’dan Yunan kuvvetlerinin çekilişinin, şimdi Yunan ordusunun başka bir ciddi yenilgisi olduğu ortaya çıkmıştır. Bu kuvvetler halen, son Küçük Asya harekatı başlamadan önceki hatlarında bulunmaktadır. Afyon’u tutmak için Yunanlılar Bursa’yı kötü savunulur bir durumda bırakmışlardır. Yunan Hükümeti ayrıca Sırbistan’ın saldıracağı korkusuyla, Makedonya ve Trakya’ya askere aldığı çok sayıda kimseyi göndermek zorunda kalmıştır. Kral’ın Gounaris ve Dousmanis’in artık Küçük Asya harekatını bir hata saydıklarını öğrendim. Bu koşullar altında savaşın canlılıkla sürdürüleceğinden kuşkuluyum. Hareketteki başarısızlık ağır topların yokluğundan, doğru haber almanın olmayışından ve özellikle savaş arifesinde Venizelos taraftarı subayların görevden alınmasından doğmuştur. Venizelosculuğa karşı yürütülen bu delice nefret öyle ileriye götürülmüştür ki, Venizeloscu kadınların gönüllü hemşire olmaları bile kabul edilmemektedir. Bu nedenle kentteki askeri hastenelerde 400-500 kişiye üç-dört hemşire düşmektedir. Sansür en sonunda uygulanmaya başlanmış ve anayasal gereklerle bir yarı sıkıyönetim gelmiştir.
Hall
AMERİKAN GİZLİ BELGELERİYLE TÜRKİYE’NİN KURTULUŞ YILLARI / ORHAN DURU / 117-118
Nihayet ismi henüz tarihe geçmemiş bir Türk zabiti bir kılıç darbesiyle bu düğümü kesti ve bu kuşak çözüldü ve cihan bir derin nefes aldı. Ey halaskar kılıç, sana, sana tan edenler şimdi yerin dibine geçmelidirler. Zira, halkın yegane müdafii imanın yegane kolu gene sen oldun. Hakkın yenilmez bir kuvvet olduğunu ve imansız kuvvetin yılgın bir canavardan hiçbir farkı bulunmadığını itiraf etmek istemeyenler İnönü Zaferi karşısında hayretten hayrete düşüyorlar. O modern teçhizatlı Yunan ordularının yalçın bir kayaya çarpan dalgalar halinde dağılıp mahvolmalarına bir mana veremiyorlar. O ordular ki, senelerden beri demir yiyor ve çelikten giyiniyordu. Akdeniz’in bütün limanları ona barut, gülle, mitralyöz, teyyare ve tank yetiştiriyordu. Nasıl oldu da bütün bu imkanlardan mahrum, barutsuz, güllesiz, teyyaresiz, tanksız bir ordu senelerden beri çektiği bin türlü zahmete, senelerden beri gördüğü bin türlü mihnete rağmen bu yorgun ve çıplak ordu, nasıl oldu da akıbet galebeyi çalan oldu? Çünkü, hak onun tarafındaydı; çünkü iman onda onun kalbindeydi.
Bugün bizi sevindiren şey yalnız düşmanın inhizamı değil, bu sırrın tecellisi ve bu hakikatin tezahürü olmalıdır. Zira arkasında böyle bir tecelliyi saklamayan kupkuru bir zafer bizim gibi tarihi sayısız destanlarla dolu bir millet için o kadar ehemmiyeti haiz değildi. Bahusus ki, yenilen Yunan ordusudur. O orduyu hiçbir zaman kendimize müsavi bir hasım olarak telakki etmedik ve daha yirmi sene evvel onu kendi yurdunda gene böyle önümüze katıp sürdüğümüz zamanları henüz hatırdan çıkarmadık. Binaenaleyh, tekrar ediyorum ki, Yunanlıları yenmek bizim için bir iftihar sayılamaz. Gönlümüz bu sevinci bir defa daha hakkın galebesinden alıyor ve göğsümüzü yegane zırhımız olan imanımız şişiriyor.
Seviniyoruz; çünkü Metristepe’de ayakta duran kahramanın seyrettiği meydanın arkasındaki manevi alemi görmekteyiz. Bu alem mahşerden numunedir: Bütün vatan şehitleri türbelerinden başlarını kaldırıyor, asırlarca sisli Şimal ülkelerinden esen rüzgarlar önünde hak ve yeksan olan eski mukaddes beldeler tekrar yeryüzüne çıkıyor, cümle mazlum milletler demir ve çelikten zincirlerini kırarak karanlık mahpeslerinden dışarıya atılıyor.
Zannetmeyiniz ki, bu yazıyı buraya herhangi bir öğünme kastiyle geçiriyorum. Böyle bir harekette bulunmanın yegane saiki, o günkü heyecanımı şimdi daha coşkun bir şekilde ifadeye imkan göremeyişimdir. Bu vesileyle şunu da söylemek isterim ki, İnönü Zaferi, bu destani yankısını yalnız benim kalbimde ve kalemimde bulmamış, bütün milliyetçi kalem arkadaşlarımın ruhunda ve yazılarında da aynı akisleri uyandırmıştır.-
VATAN YOLUNDA / YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU / 85-86-87