Hükümet’le Temsil Kurulu arasındaki ilişkiler normale döndü. Harbiye Bakanı Cemal Paşa gece (7/8) Mustafa Kemal’e hükümet bildirisini Sivas’a sormadan yayımlamak zorunda kaldıklarını, seçimi bir ay içinde yapacaklarını bildirdi. Mustafa Kemal verdiği karşılıkta teşekkür ve saygılarını bildirdi. Ali Rıza Paşa, Mustafa Kemal’in dün Padişah’a çektiği telgrafa cevap vererek, Padişahın bildirilen bağlılık duygularından memnun olduğunu bildirdi.
(Kaynak: Kurtuluş Savaşı Günlüğü 2 / Zeki Sarıhan / Syf 155)
Temsil Kurulu, İstanbul’la bağlantının kesilmesi eyleminde kararlara uyan bütün memurlara, özellikle telgrafçılara teşekkür etti.
(Kaynak: Kurtuluş Savaşı Günlüğü 2 / Zeki Sarıhan / Syf 155)
Adagide’de Yunanlılar bir saldırıda bulundular. Kuvayı Milliye 5 şehit, 21 yaralı verdi. Kendisi de kayıplar veren Yunan kuvvetleri çekilmek zorunda kaldı.
(Kaynak: Kurtuluş Savaşı Günlüğü 2 / Zeki Sarıhan / Syf 156)
İngiliz Yüksek Komiseri Robeck, çıktığı Karadeniz gezisinde Trabzon’a uğradı ve tarafsız olduklarını söyledi.
Onun yardımcısı Webb’in raporu: ‘Millî Parti karar verdiği takdirde, Sultan’ın tahttan indirilmesine engel olunması mümkün değildir.’
Müşavir Hohler’in raporu: ‘İzmir’in işgali, halkın İngiltere’ye olan güvenini sarstı. Halk Damat Ferit’i, İngilizlerin her dediğini yapan zayıf bir şahsiyat olarak görüyor. O, millî hareketin gerçek ağırlığından habersizdir. ‘
Morgan’ın raporu: ‘Mustafa Kemal, İzmir Valisi’nden seçim hazırlıkları ile ilgili bilgi istemiş. O da bana akıl danıştı. Vali, tutumunu İngilizlerin tutumuna göre ayarlamak eğiliminde. Anadolu’yu zapt etmemizden yana görünüyor.’
(Kaynak: Kurtuluş Savaşı Günlüğü 2 / Zeki Sarıhan / Syf 156)
Karabekir, Mustafa Kemal Paşa’ya gönderdiği telgrafta, onun ve Rauf Bey gibi önderlerin Hükümet’e girmemelerini, Meclis’te kalarak denetim görevini yerine getirmelerini istedi.
(Kaynak: Kurtuluş Savaşı Günlüğü 2 / Zeki Sarıhan / Syf 155)
Nutuk’tan/
Efendiler, Kâzım Karabekir Paşa’dan gelen 8 Ekim 1919 tarihli telgrafta, şöyle bir görüş ileri sürülüyordu:
‘Heyet-i Temsiliye’den yüksek şahsiyetleri ile, Rauf Beyefendi’nin ve bu gibi önemli şahsiyetlerin, milletvekili olduktan sonra da hükûmete karışmayarak Meclis’teki grubun başında daima söz sahibi olarak bulunulmasını ve Meclis-i Millî içinde hep denetleyici bir mevkide kalınmasını başarının önemli şartı ve uygulanması zarurî bir karar sayarım. Bir dâvânın en tanınmış kişileri, yetki çerçevelerini aşıp da hükûmet işine karışınca, Meclis-i Millî daima zayıf kalmış ve akımlar karşısında ya sürüklenmiş yahut da parçalanmıştır.’
Benim ileri sürdüğüm görüşler de aşağı yukarı şöyleydi:
‘Her şeyden önce, milletin iradesini ortaya koymak ve bunu Millî Meclis’te temsil etmek gerekir. Bu da, memlekette millî bir ülkü etrafında kuvvetli bir teşkilât kurmak ve Meclis’te bu teşkilâta dayalı bir grup bulundurmakla mümkündür. En güçlü şahsiyetlerin gayesi bu olmalıdır. Bu bakımdan bizim için başta gelen en önemli ilke önce memlekette millî teşkilâtı kurmak, sonra da bu teşkilâttan kuvvet alan bir grubun başında, Meclis’te çalışmak olmalıdır.’
Nitekim sizlerce fiilî olarak da görüldüğü üzere biz memlekette önce millî teşkilât kurduk. Sonra Meclis’i topladık. Önce Meclis Hükûmeti kurduk. Ondan sonra da Cumhuriyet Hükûmeti’ni teşkil ettik.
Ancak, Efendiler, Karabekir Paşa’nın dediği gibi Meclis’te şekil bulmuş siyasî bir grubun ön plânda gelen şahsiyetlerinin Meclis içinde sürekli olarak denetleyici bir mevkide kalması, en önemli başarı şartı ve uygulanması zarurî bir karar sayılamaz.
Millî hakimiyet ilkesine bağlı olan medenî devletlerde, kabul edilmiş olan kural, milletin genel eğilimlerini temsil eden ve bu eğilimlerin bağlı bulunduğu yararları en yüksek yetki ile gerçekleştirebilecek siyasî grubun, devlet işlerini üzerine alması ve bunun sorumluluğunu liderinin omuzlarına yüklemesi ilkesinden ibarettir.
Zaten bu şartları taşımayan bir hükûmet görev yapamaz.